31 Mayıs 2014 Cumartesi

Müslümanın karma eğitimde üniversite okuması caiz midir?

Erkek ve kadın bir arada bulunulan durumlara karma diyoruz. Üniversiteler ve bilhassa özel olanları, bir Müslümanın bir saatlik ziyaretinde bile güvenli bir yer değildir. Şehvetin o denli kışkırtıldığı ve şeytanın ağlarını o kadar uzun salındığı kinci bir ortam belki de yoktur. Üniversite erkek ve bayan için sadece zorunlu branşlarda, zaruret durumunda, okunabilir. Zaruret de, olmazsa olmaz denebilecek ilim dalları için geçerlidir. Bunu sadece tıp ve tıbbın yan dalları için geçerli sayabiliriz.Vakti gelen hemen evlenmelidir. Mesele sadece erkeklerin kızlarla görüşmesi boyutunda değildir. Şehvetimiz kadar akidemiz de etki altında tutulmaktadır oralarda. Fikri bulanık bir nesil gelmekte, kapitalist, müsrif ve vurdumduymaz bir nesil için oralar iyi bir üreme merkezi gibidir. Şeytanın üniversiteleri nasıl kullandığını anlamak için son yıllarda üniversitelerin nasıl bir put durumuna getirildiğine bakmamız bile yeterlidir. Aç kal ama üniversite oku mantığı bunun eseridir. Apaçık bir fitne ile karşı karşıyayız. Allah korkusunu devrede tutmadıkça işimiz zordur.

Kaynak: Fetva Meclisi (Fetva Meclisinde, bu konuyla ilgili yer alan pek çok sorunun cevaplarından derlediğimiz bir yazıdır.)

Okumanın en mühim gayesi Allah rızası olmalı, üniversitelerde okumanın neticesi sadece öğretimdir eğitim yoktur. Bir insanın okuduğu bölümle mesleği ile ilgili bilgilerden ibarettir. Üniversiteler, toplum hayatını düzenleyen ahlak ve din kurallarından mahrumdur. Allah rızasına uymayan okulda okuyup zalim ve kafirlerin dine aykırı kanunlarına boyun eğmeye kendini mecbur görüp, Allah' ın emrine karşı mecburiyet görmeyip emirlerini çiğnemenin insanı şirke küfre götürebileceğini şu ayetle sabittir: Ve lâ teşterû bi ahdillâhi semenen kalîlâ(kalîlen), innemâ indallâhi huve hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne). (16 / NAHL - 95) Anlamı: Ve Allah' ın ahdini, az bir bedelle satmayın. Oysa o ahd, Allah' ın katında sizin için daha hayırlıdır, bilmiş olsaydınız.

Kaynak: İslam-tr
Hocalık, Alimlik vs. vasfımız olmadığından fetva vermek haddimiz değildir. Ancak sizler için pek çok hocalardan, alimlerden araştırdığımız konularla ilgili fetvaları soru-cevap şeklinde sunacağız. Böylece dinimizin inceliklerini daha iyi öğrenerek hayatımızda uygulamaya koyabiliriz. İslamiyet öyle ince bir çizgidir ki hayatına uygulamadığın sürece Allah aşkıyla yanman çok zordur. Allah hepimize onun aşkıyla yanabilmeyi nasip eylesin!

HAMD VE SENA

İKİNCİ HAMD

Sahih-i müslimde Ebu Musa El-Eşari <radıyallahü anh> dan rivayet olunur: Resulullah <sallallahu aleyhi ve sellem> buyurdu ki: Abdest, imanın yarısıdır. Elhamdülillah demenin sevabı, mizanın sevap kesesini doldurur. Sübhanellahi vel hamdülillah demenin sevabı ise yer ile gök arasını doldurur.
O halde, ne mutlu kimseye ki, daima abdestli olmaya gayret eder ve bu mübarek kelimeleri dilinden düşürmez.
İbrahim Havas <kuddise sirruh> anlatır:
Bir sene hacca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle: yola çıkıp ne zaman Kabe-i Şerif tarafına gitmek istedimse, gayri ihtiyari ters istikamete doğru gidiyordum. Allahu Tealanın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdim. Şehre girdim. yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde bir kısım insanlar toplanmıştı. Yaklaştım:
-Niçin toplandınız?
-Rum kayserinin kızı delirmiş çare bulmak için doktorları topladı, dediler.
Bunda bir hikmet olsa gerektir dedim ve içeri girdim. Orada Kayser'in kızını ondördüncü ay gibi nurlu bir şekilde gördüm. Bana baktı. Selam verdim:
-Aleyküm selam ey İbrahim Havas, dedi.
-Beni nereden tanıyorsunuz? dedim.
Kız:
-Canımı canana teslim etmek istedim ve Hak tealadan, sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim. Buyurdu ki, Üzülme yarın İbrahim Havas dostumu sana gönderirim, dedi. 
Peki hastalığınız nedir? dedim. Şöyle cevap verdi:
-Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Hak <celle ve ala> hazretleri tecelli ederek beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Allahu ehad, verresulü Ahmed) kelimesi dilime, manası kalbime değdi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik alameti, bana da deli dediler.
-Bizim diyara gelmek ister misin? dedim.
-Sizin diyarda ne vardır? dedi.
-Mekke, Medine, Beytülmukaddes oradadır, dedim. Bunun üzerine bana:
-Sağ tarafına bak, dedi. Baktım. Bir düzlükte, Mekke, Medine ve Beytülmukaddes karşımda duruyor gördüm. Az sonra:
-Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddi aştı, dedi ve kelime-i şehadet getirip, ruhunu teslim etti.

YÜCE ALLAH EVLİLİĞİ NİÇİN MEŞRU KILMIŞTIR?

Dünyada nefisleri haramdan sakındırmak için evlenmeye yönlendirmekten başka çare yoktur.

Bu konuda Abdullah b. Umar'dan Hz. Peygamber' in (s.a.v.) şöyle dediği rivayet edilir:
'Dünya metfaatlanılacak şeydir. Menfaatlanılacak şeylerin en hayırlısı ise, saliha kadındır.' 
Said b. Mansur, Yahya b. Ga'de'den Resulüllah' ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet edilmektedir:
'Müslüman kişinin, İslamından sonra yararlandığı en hayırlı yarar: Kendisine baktığı zaman kendisini neşelendirdiği, ona emrettiği zaman emrine itaat eden, kendisinin yokluğunda malını ve canını koruyan güzel kadındır.'
Hakim, Müstedrek'te Hz. Peygamber' in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
' Üç şey vardır ki mutluluğa, üç şey de vardır ki bahtsızlığa sebep olur. Mutluluğa sebep olanlar:

  1. Gördüğün zaman hoşuna giden, yanında olmadığın zaman nefsi ve malından emin olduğun kadın,
  2. Binek olarak kullandığın seni arkadaşlarına ulaştıran hayvan,
  3. Bir de içi ve avlusu geniş ev.
Bahtsızlığa sebep olan şeyler ise:

  1. Gördüğün zaman hoşuna gitmeyen, sana karşı koyup dır dır eden, yanında olmadığında da kendi nefsi ve malın konusunda emin olmadığın kadın,
  2. Tembel olan, kamçıladığında seni yoran ve bindiğinde seni arkadaşlarına ulaştırmayan hayvan,
  3. Bir de müştemilatı az ve dar ev. 

29 Mayıs 2014 Perşembe

HAMD VE SENA

Alimlerimiz sözbirliği ile buyurmuşlardır ki, kıymetli işleri yapmaya başlarken hamd etmek müstehabdır. Müstehab, Allahu teala'nın sevdiği şeylerdir. Mesela bir kitabın tasnifine başlarken, din dersi verirken ve hutbeden evvel, hamd edilir. Allahu tealaya, böyle işlerde hamd edildiği gibi her zaman da hamd edilir ve çok sevaptır.

BİRİNCİ HAMD

Sahih-i Müslimde, Ebu Hüreyre <radiyallahü anh> rivayetiyle, Serveri alem <sallallahü aleyhi ve sellem> şöyle buyuruyorlar: ( İki kelime vardır ki, lisanda hafif, terazide ağır, Allahu tealanın yanında çok sevgilidir. Bu iki kelime <Sübhanallahi ve bi-hamdihi, Sübhanallahil'azim> dir.
Bu kelimeyi her mü'min her zaman söylemeli ve manasını kalbinde saklamalıdır. Çünkü bu iki kelimenin içinde mübarek ilimler ve derin manalar vardır. Sübhanallah demek (Ey Allahım, sen bütün ayblardan ve bütün noksan sıfatlardan münezzehsin, berisin. Sende hiçbir ayb, kusur ve noksanlık yoktur. Bozuk i'tikadlardan ve i'tikadı bozuk olanların, i'tikadından sana sığınırım.) demektir. Böylece bütün selb sıfatları söylenmiş olur.
Ve Bihamdihi demekle, dünyadaki bütün mahlukata bütün nimetleri yaratıp gönderen Allahu tealanın noksan sıfatlardan beri olduğu gibi, bütün kamil ve olgun sıfatlarla muttasıf olduğu söylenmiş olur.
Mizanın her bir kefesi dünya göğü kadar büyüktür. Keremi, ihsanı bol olan Allahu teala bu kadar büyük bir mizan kefesini dolduracak kadar sevap vermeyi vaadetmiştir. Nitekim rivayet edilir ki, Şu'ayb Peygamber <salevatullahi ala nebiyyina ve aleyhi> münacatında, Allahu tealadan, kendisine mizanı göstermesini niyaz etti. Allahu teala da gösterdi. Şuayb aleyhisselam mizanın büyüklüğünü görünce (Ya Rabbi! Bunu doldurmaya kimin gübü yeter?) dedi. Kerim ve rahim olan Rabbü'l-alemin buyurdu ki:
(Ya Şuayb! Kulumun bir kerecik Sübhanellahi ve bihamdihi demesi ile sevap kesesini ağzına kadar doldururum.)
Gelin Allahu tealaya hamd edelim. Bil ki, vücut aynasında maksudun cemalinin, onun şuaları ile görünen hamd, mukaddes güzelliklerin onun süsü ile süslendiği şükr, o padişahın makamına ulaşsın ki, beyan bülbülleri, dil budakları üzerinde, onun hamdü senasını terennüm ederler. Şükredenlerin ikram ve ihsanı, oradan sabah ve akşam tekrar olunur. Bir mabudun şerefli ismini zikr edelim ki, İhlas suresi Onun tevhidini beyan etti. Tahmid ve temcid ehli, Onun uluhiyyeti sırlarını ayan eyledi. Cemal-i aşkı, vecd ve zevk erbabının canları boyunlarına cezbe zincirini bağladı. Kavuşmak şevkı, şuhud sahiplerinin kalblerini cilaladı, karanlıklardan temizledi.
Ey zavallı insan! Inkıyad yularını dünya düşüncelerinin eline niçin verirsin! Geçici süslere niçinmeyl edersin! Kalbini hepsinden kesip sonsuz bir padişaha bağla ki, cemal-i kibriyasında fanilik yoktur. Onun talebinde ömrünü sermaye yap!

İŞTE VE SINAVDA BAŞARI DUASI

'Rabbena atina min ledünke rahmeten ve heyyi' lena min emrina raşeden.' (Kehf, 18/10)

ANLAMI: 'Rabbimiz! Katından bize rahmet ver ve işimizi kolaylaştır, bizi rüşde(başarıya) eriştir.'

Dua senden, cevap vermek Rabbindendir.
Çalışmak senden, başarı vermek Allah'tandır.
Kötülükleri terk etmek senden, hamiyet ve gayret vermek Allah'tandır.
İstediğin şeyde dürüst ol, samimi ol, ihlaslı ol. Allah sana yakınlık kapısını mutlaka gösterecektir.
Ey oğul! Sakın sakın! Sen sen ol, dünyalık elde etmede kimseyle çekişme, didişme. Kimsenin elindeki kısmete engel olmaya kalkışma. Zira herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde onun elinden alınması varsa, o da olur. Bu, senin isteğinle olmaz.
Ey oğul! Allah'ı önce kalbinle zikret, sonra da kalıbınla, dilinle.
Onu kalbinle bin defa, dilinle de bir defa zikret.
(Abdülkadir Geylani)

RIZIK DUASI

'Tulicü'l-leyle fi'n-nehari, ve tulicü'n-nehare fi'l-leyli, ve tuhricü'l-hayye mine'l-meyyiti ve tuhricü'l-meyyite mine'l-hayyi, ve terzüku men teşaü bi ğayri hisab.' (Al-i İmran, 3/27)

ANLAMI: 'Geceyi gündüze, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın. Sen dilediğin kimseye sayısız rızıklar verirsin.'

                                    RIZKI VERENİ BİLMEK İÇİN
Hikmet ehli bir zata sormuşlar: 'Ahmak adamın bol rızıklar içinde, akıllı adamın ise darlık içinde olmasının hikmeti nedir?'
Şöyle cevap vermiş o zat:
'Allah, kendini bildirmek için böyle yapmıştır. Zira her akıllı kimse bol bol rızıklansa ve her ahmak da nimetlerden yoksun kalsa; herkes akıllıyı, aklının rızıklandırdığını sanacaktır. Bunun aksi görülünce, rızkı verenin başkası olduğu bilinip anlaşılır.'

SEYYİDÜ'L-İSTİĞFAR

Peygamberimizin tavsiye buyurduğu istiğfar dualarından birine Seyyidü'l-istiğfar adı verilmiştir. Yani istiğfar dualarının başta geleni demektir. Bu dua da şöyledir:

'Allahümme ente Rabbi, la ilahe illa ente halakteni ve ene abdüke ve ene ala ahdike ve va'dike mesteta'tü. Euzü bike min şerri ma sana'tü, ebu'u bi-zenbi, fağfir li, feinnehu la yağfiru'z-zünube illa ente. Birahmetike ya erhame'r-rahimin...'

ANLAMI: 'Allah'ım, sen benim Rabbimsin. Sen varsın, senden başka İlah yoktur. Beni sen yarattın. Ve ben senin kulunum. Gücüm yettiği kadarıyla ezelde sana verdiğin söz üzerine ve emirlerine uygun bir hayat tarzında sebat edeceğim. İşlediğim günah ve hatalardan dolayı sana sığınıyorum. Bana ikram ettiğin nimetlerini itiraf ve ikrar ediyorum. Günahlarımın da varlığını itiraf ve ikrar ettiğim gibi. Bunca nimetlerine karşı işlediğim bunca günah ve kusurlarımdan dolayı sana iltica ediyorum, beni affet ya Rabbi. Hakikat odur ki, günahları başka affeden yoktur, ancak sen varsın. Senin affın vardır. Senin sonsuz merhamet ve affına sığınıyorum ey merhametlilerin merhametlisi!'

İSTİĞFAR DUASI

Estağfiru'llah, estağfiru'llah, estağfiru'llah el-azim, el-kerim ellezi la ilahe illa hüve'l-hayyü'l-kayyum, ve etubü ileyh. Ve nes'elühü't-tevbete, ve'l-mağfirete, ve'l-hidayete lena, innehu hüve't-tevvabü'rrahim. Tevbete abdin zalimin li nefsihi, la yemlikü li nefsihi mevten ve la hayaten ve la nüşura. Ve es'elühü't-tevbete ve'l-mağfirete, ve'l-hidayete lena, innehu hüve't-tevvabü'r-Rahim.

ANLAMI: 'Allah'tan affımı istiyorum. Allah'tan affımı istiyorum, Allah'tan affımı istiyorum ve yaptıklarımdan pişman olmuş olarak O'na dönüyorum ki O, azamet sahibi keremi bol bir Allah'tır. Kendisinden başka gerçek ilah yoktur. Hayat sahibidir ve her şeyi ayakta tutmaktadır. O'ndan benim tevbemi kabul etmesini, beni bağışlamasını ve beni doğru yola iletip orada devam etmeyi bana lütfetmesini istiyorum. Çünkü O, tevbeleri çok kabul eden merhametli bir Rabdır. Kendine zulmetmiş kul'un dönüşü kendi menfaatinedir. Tevbe eden kul, ne hayat ne ölüm ne de tekrar diriliş için bir güç ve kuvvete sahiptir. O'ndan benim tevbemi kabul etmesini, beni bağışlamasını ve beni hidayet üzere devamlı kılmasını niyaz ediyorum. Çünkü O, tevbeleri çok çok kabul eden ve merhameti bol olan Allahtır.

                                                                           * * *

Dua' nın en önemli esaslarından biri temiz bir kalble dua etmektir. Temizlenmek ise tevbe ve istiğfarla olur.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

HZ. ADEM ALEYHİSSELAM

HZ. ADEM ALEYHİSSELAMIN YARATILMASI

    Tefsir alimleri buyurmuşlardır ki , Allahu teala, Adem aleyhisselamı yaratmak istediği zaman toprağa şöyle emretti:
    Zavallı yer yalvararak derki  :


    ( Senden bir bölük halk yaratsam, gerektir. Bunlardn bir kısmı bana itaat eder. Diğeri asi olur. Mutileri cennete, asileri cehenneme sokarım.)


    ( Yarabbi itaat edenlere lafım yok ama isyan edenlerin cehenneme girmelerinden çok korkuyorum.)

    Yer bunu söyledi ve çok ağladı. Halen yeryüzündeki kaynak ve nehirler o ağlamanın eseridir.
 
Hak teala, Cebrail aleyhisselama :

    - Gidip yerden bir miktar toprak getir ! diye emretti.
Cebrail aleyhisselam yere geldi. Toprak alacağı sırada, yer feryad edip:
 
    - ( Allahu tealanın büyüklüğüne sığınırım. Bugün benden bir şey alma. Zira yarın cehenneme girerler.) dedi ve çok yemin verdirdi. Cebrail aleyhisselam yerin bu haline acıyıp toprak almadı. Boş el ile Hak tealaya  rücu etti. Allahu teala (Niçin boş geldin?) diye hitab edince Cebrail aleyhisselam: (Yarabbi sana malumdur ki emrini yapmamaya niyet etmedim. Keremine güvenerek yerin ağlayıp sızlamasına acıdım. Onun için toprak almadım.) dedi. Sonra Mikail aleyhisselama emrolundu. O da yere indi, O da şefkatinden boş döndü. Sonra İsrafil aleyhisselama emrolundu. O da toprak almadan döndü. En son Azrail aleyhisselama emrolundu. Azrail aleyhisselam yere indi. Her kıt'adan bir miktar toprak alıp Taif ve Mekke-i Mükerreme arasına koydu. Kırk arşın yüksekliğinde bir yığın oldu. Bir rivayette Azrail aleyhisselam toprağı alacağı zaman yer feryad etti. Hak tealadan nida geldi ki: ( Ey zemin, üzülme! Senden aldığımı güzel bir şekilde sana iade edeceğim. Cansız toprak alıp, arif-i billah gönderirim. Siyah toprak aldım. Ay yüzlü beyaz azalı olarak iade ederim.)

Velhasıl bu toprak dünyanın her yerinden alındı. Çeşitli renkleri vardı. Onun için insanoğlu da çeşitli renk ve şekillerde ve çeşitli tabiat ve huylarda kalk olundu.

Sonra bu toprak yığınının üzerine bir parça bulut gönderdi. Kırk gün yağmur yağdırdı. Bir rivayette kırk yıl yağdı. Otuz dokuzu gam denizinden, biri ferahlık denizinden yağdı. Onun için insanoğlunun üzüntüsü çok, sevinci azdır. Sonra kırk sabah Adem aleyhisselamın çamurunu kudretiyle yoğurdu. Cebrail aleyhisselama lutf-u izzetten hava getirmesini, Mikail aleyhisselama ateş getirmesini emr buyurdu. Getirip koydular. Bir rivayette Hak teala yetmiş bin meleğe emr etti. Cennetten su getirdiler toprağa döktüler. Sonra bir parça buluta emr olundu. Kırk yıl yağmur yağdırdı. Siyah renkli bir çamur oldu. Sonra kudret güneşi ile o çamuru kuruttu. Bir rivayette o çamuru kuruttu. Bir rivayette o çamur kurumadan, vücud azaları yapıldı. Sonra kurudu.

O kadar kuru oldu ki vurulduğu zaman saksı gibi ses verirdi. Sonra azası şekillendi. Burada Kudret-i ilahiyye' nin eseri fazla oldu. Bir rivayette Adem aleyhisselamın başını Kabe toprağından, gerdanını Beytül-mukaddes toprağından, mübarek arkasını ve karnını Hind toprağından, ellerini meşrikten, ayaklarını mağripten, diş, sinir, damar ve kemiklerini başka yerlerin toprağından halk etti. Adem aleyhisselamın kalıbı tamamlandıktan sonra kırk yıl yerde durdu. Bu müddet zarfında Hak teala meleklere giderek, Adem aleyhisselamın kalıbını ziyaret etmelerini emretti. Melekler onun suretinin güzelliğine ve ilgi çekilen duruşuna hayran oldular. Zira o şekilde bir mahluk hiç görmemişlerdi. Bir gün İblis, daha kavulmadan evvel tebasıyla gezerken Adem aleyhisselamın kalıbını görmek için uğradı. Görünce heyret edip nasıl bir şey olduğunu merak etti. İblis parmağıyla hafifçe dokundu. Muazzam bir ses çıktı. Bu ses yabancı birinin eli dokunduğu içindi. İblis: ( Üzülmeyin, içi boştur. ) dedi. Sonra: (Sabredin. Ben karnını deleyim. İçinde ne vardır size haber vereyim) deyip, karnını deldi. İçine girdi. Gökler aleminde gördüğü bütün şeyleri orada gördü. Bir de acaib mahzen gördü. Kapısı kilitliydi. İçine girmek için ne kadar uğraştıysa da giremedi. Adem aleyhisselamın kalıbı onu reddetti. Kovuldu.

Büyükler buyurmuşlardır kı: Gönül, Allahu tealanın nazar ettiği bit yerdir. Çalış oraya gir. Hak tealanın nazarına kavuşursun. Bir velinin gönlünden düşmek, Arşdan yere düşmekten daha kötüdür.

İblis kalıptan çıkıp gördüklerini anlattı. Dedi ki : ( İçerisi şehir gibidir. Dolaşmak kolaydır, lakin bir hazine gördüm, içine giremedim. Sırrına da vakıf olamadım. Bu sebepten canım sıkıldı. Kalbim kıvrıldı.) Sonra dedi ki: ( Ey arkadaşlar! Eğer Hak teala bunu bizden daha kıymetli tutarsa siz ne yaparsınız?) Oradakiler: (Kabul eder tabi oluruz.) dediler. İblis kalbinden geçirdi ki: ( Eğer bunu tercih ederse ben asi olurum. Eğer beni tercih ederse onu helak ederim.). Halbuki Hak teala Kur'an-ı Kerimde ( Ben sizin gizli ve aşikar işlerinizi bilirim.) buyurdu.

Hak teala, Adem aleyhisselamın kalıbına ruh vereceği zaman Cebrail aleyhisselama : ( Habibimin nurunu getir. Adem aleyhisselamın iki kaşı arasına emanet olarak koy.) buyurdu.
Büyükler buyurmuşlardır ki, avcılar bir avuç toprak altına yem koyup tuzak hazırlarlar. Kuş yemi görüp tuzağa tutulur. Hak teala da, Adem aleyhisselamın toprağına o nuru koydu. Ruh kuşu onu görüp meyletti. Böylece ruh bedene taalluk etti.




31 Mayıs 2014 Cumartesi

Müslümanın karma eğitimde üniversite okuması caiz midir?

Erkek ve kadın bir arada bulunulan durumlara karma diyoruz. Üniversiteler ve bilhassa özel olanları, bir Müslümanın bir saatlik ziyaretinde bile güvenli bir yer değildir. Şehvetin o denli kışkırtıldığı ve şeytanın ağlarını o kadar uzun salındığı kinci bir ortam belki de yoktur. Üniversite erkek ve bayan için sadece zorunlu branşlarda, zaruret durumunda, okunabilir. Zaruret de, olmazsa olmaz denebilecek ilim dalları için geçerlidir. Bunu sadece tıp ve tıbbın yan dalları için geçerli sayabiliriz.Vakti gelen hemen evlenmelidir. Mesele sadece erkeklerin kızlarla görüşmesi boyutunda değildir. Şehvetimiz kadar akidemiz de etki altında tutulmaktadır oralarda. Fikri bulanık bir nesil gelmekte, kapitalist, müsrif ve vurdumduymaz bir nesil için oralar iyi bir üreme merkezi gibidir. Şeytanın üniversiteleri nasıl kullandığını anlamak için son yıllarda üniversitelerin nasıl bir put durumuna getirildiğine bakmamız bile yeterlidir. Aç kal ama üniversite oku mantığı bunun eseridir. Apaçık bir fitne ile karşı karşıyayız. Allah korkusunu devrede tutmadıkça işimiz zordur.

Kaynak: Fetva Meclisi (Fetva Meclisinde, bu konuyla ilgili yer alan pek çok sorunun cevaplarından derlediğimiz bir yazıdır.)

Okumanın en mühim gayesi Allah rızası olmalı, üniversitelerde okumanın neticesi sadece öğretimdir eğitim yoktur. Bir insanın okuduğu bölümle mesleği ile ilgili bilgilerden ibarettir. Üniversiteler, toplum hayatını düzenleyen ahlak ve din kurallarından mahrumdur. Allah rızasına uymayan okulda okuyup zalim ve kafirlerin dine aykırı kanunlarına boyun eğmeye kendini mecbur görüp, Allah' ın emrine karşı mecburiyet görmeyip emirlerini çiğnemenin insanı şirke küfre götürebileceğini şu ayetle sabittir: Ve lâ teşterû bi ahdillâhi semenen kalîlâ(kalîlen), innemâ indallâhi huve hayrun lekum in kuntum ta’lemûn(ta’lemûne). (16 / NAHL - 95) Anlamı: Ve Allah' ın ahdini, az bir bedelle satmayın. Oysa o ahd, Allah' ın katında sizin için daha hayırlıdır, bilmiş olsaydınız.

Kaynak: İslam-tr
Hocalık, Alimlik vs. vasfımız olmadığından fetva vermek haddimiz değildir. Ancak sizler için pek çok hocalardan, alimlerden araştırdığımız konularla ilgili fetvaları soru-cevap şeklinde sunacağız. Böylece dinimizin inceliklerini daha iyi öğrenerek hayatımızda uygulamaya koyabiliriz. İslamiyet öyle ince bir çizgidir ki hayatına uygulamadığın sürece Allah aşkıyla yanman çok zordur. Allah hepimize onun aşkıyla yanabilmeyi nasip eylesin!

HAMD VE SENA

İKİNCİ HAMD

Sahih-i müslimde Ebu Musa El-Eşari <radıyallahü anh> dan rivayet olunur: Resulullah <sallallahu aleyhi ve sellem> buyurdu ki: Abdest, imanın yarısıdır. Elhamdülillah demenin sevabı, mizanın sevap kesesini doldurur. Sübhanellahi vel hamdülillah demenin sevabı ise yer ile gök arasını doldurur.
O halde, ne mutlu kimseye ki, daima abdestli olmaya gayret eder ve bu mübarek kelimeleri dilinden düşürmez.
İbrahim Havas <kuddise sirruh> anlatır:
Bir sene hacca gitmeye niyet ettim. Bu niyetle: yola çıkıp ne zaman Kabe-i Şerif tarafına gitmek istedimse, gayri ihtiyari ters istikamete doğru gidiyordum. Allahu Tealanın iradesi beni bu tarafa çekiyordu. En sonunda İstanbul tarafına gitmeye karar verdim. Şehre girdim. yüksek bir köşk gördüm. Kapısı önünde bir kısım insanlar toplanmıştı. Yaklaştım:
-Niçin toplandınız?
-Rum kayserinin kızı delirmiş çare bulmak için doktorları topladı, dediler.
Bunda bir hikmet olsa gerektir dedim ve içeri girdim. Orada Kayser'in kızını ondördüncü ay gibi nurlu bir şekilde gördüm. Bana baktı. Selam verdim:
-Aleyküm selam ey İbrahim Havas, dedi.
-Beni nereden tanıyorsunuz? dedim.
Kız:
-Canımı canana teslim etmek istedim ve Hak tealadan, sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyaz ettim. Buyurdu ki, Üzülme yarın İbrahim Havas dostumu sana gönderirim, dedi. 
Peki hastalığınız nedir? dedim. Şöyle cevap verdi:
-Bir gece dışarı çıkıp ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Hak <celle ve ala> hazretleri tecelli ederek beni benden aldı. Kendimden geçtim. (Allahu ehad, verresulü Ahmed) kelimesi dilime, manası kalbime değdi. Bu kelimeyi dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten bu halime delilik alameti, bana da deli dediler.
-Bizim diyara gelmek ister misin? dedim.
-Sizin diyarda ne vardır? dedi.
-Mekke, Medine, Beytülmukaddes oradadır, dedim. Bunun üzerine bana:
-Sağ tarafına bak, dedi. Baktım. Bir düzlükte, Mekke, Medine ve Beytülmukaddes karşımda duruyor gördüm. Az sonra:
-Vakit yaklaştı. İstek ve arzu haddi aştı, dedi ve kelime-i şehadet getirip, ruhunu teslim etti.

YÜCE ALLAH EVLİLİĞİ NİÇİN MEŞRU KILMIŞTIR?

Dünyada nefisleri haramdan sakındırmak için evlenmeye yönlendirmekten başka çare yoktur.

Bu konuda Abdullah b. Umar'dan Hz. Peygamber' in (s.a.v.) şöyle dediği rivayet edilir:
'Dünya metfaatlanılacak şeydir. Menfaatlanılacak şeylerin en hayırlısı ise, saliha kadındır.' 
Said b. Mansur, Yahya b. Ga'de'den Resulüllah' ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet edilmektedir:
'Müslüman kişinin, İslamından sonra yararlandığı en hayırlı yarar: Kendisine baktığı zaman kendisini neşelendirdiği, ona emrettiği zaman emrine itaat eden, kendisinin yokluğunda malını ve canını koruyan güzel kadındır.'
Hakim, Müstedrek'te Hz. Peygamber' in (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
' Üç şey vardır ki mutluluğa, üç şey de vardır ki bahtsızlığa sebep olur. Mutluluğa sebep olanlar:

  1. Gördüğün zaman hoşuna giden, yanında olmadığın zaman nefsi ve malından emin olduğun kadın,
  2. Binek olarak kullandığın seni arkadaşlarına ulaştıran hayvan,
  3. Bir de içi ve avlusu geniş ev.
Bahtsızlığa sebep olan şeyler ise:

  1. Gördüğün zaman hoşuna gitmeyen, sana karşı koyup dır dır eden, yanında olmadığında da kendi nefsi ve malın konusunda emin olmadığın kadın,
  2. Tembel olan, kamçıladığında seni yoran ve bindiğinde seni arkadaşlarına ulaştırmayan hayvan,
  3. Bir de müştemilatı az ve dar ev. 

29 Mayıs 2014 Perşembe

HAMD VE SENA

Alimlerimiz sözbirliği ile buyurmuşlardır ki, kıymetli işleri yapmaya başlarken hamd etmek müstehabdır. Müstehab, Allahu teala'nın sevdiği şeylerdir. Mesela bir kitabın tasnifine başlarken, din dersi verirken ve hutbeden evvel, hamd edilir. Allahu tealaya, böyle işlerde hamd edildiği gibi her zaman da hamd edilir ve çok sevaptır.

BİRİNCİ HAMD

Sahih-i Müslimde, Ebu Hüreyre <radiyallahü anh> rivayetiyle, Serveri alem <sallallahü aleyhi ve sellem> şöyle buyuruyorlar: ( İki kelime vardır ki, lisanda hafif, terazide ağır, Allahu tealanın yanında çok sevgilidir. Bu iki kelime <Sübhanallahi ve bi-hamdihi, Sübhanallahil'azim> dir.
Bu kelimeyi her mü'min her zaman söylemeli ve manasını kalbinde saklamalıdır. Çünkü bu iki kelimenin içinde mübarek ilimler ve derin manalar vardır. Sübhanallah demek (Ey Allahım, sen bütün ayblardan ve bütün noksan sıfatlardan münezzehsin, berisin. Sende hiçbir ayb, kusur ve noksanlık yoktur. Bozuk i'tikadlardan ve i'tikadı bozuk olanların, i'tikadından sana sığınırım.) demektir. Böylece bütün selb sıfatları söylenmiş olur.
Ve Bihamdihi demekle, dünyadaki bütün mahlukata bütün nimetleri yaratıp gönderen Allahu tealanın noksan sıfatlardan beri olduğu gibi, bütün kamil ve olgun sıfatlarla muttasıf olduğu söylenmiş olur.
Mizanın her bir kefesi dünya göğü kadar büyüktür. Keremi, ihsanı bol olan Allahu teala bu kadar büyük bir mizan kefesini dolduracak kadar sevap vermeyi vaadetmiştir. Nitekim rivayet edilir ki, Şu'ayb Peygamber <salevatullahi ala nebiyyina ve aleyhi> münacatında, Allahu tealadan, kendisine mizanı göstermesini niyaz etti. Allahu teala da gösterdi. Şuayb aleyhisselam mizanın büyüklüğünü görünce (Ya Rabbi! Bunu doldurmaya kimin gübü yeter?) dedi. Kerim ve rahim olan Rabbü'l-alemin buyurdu ki:
(Ya Şuayb! Kulumun bir kerecik Sübhanellahi ve bihamdihi demesi ile sevap kesesini ağzına kadar doldururum.)
Gelin Allahu tealaya hamd edelim. Bil ki, vücut aynasında maksudun cemalinin, onun şuaları ile görünen hamd, mukaddes güzelliklerin onun süsü ile süslendiği şükr, o padişahın makamına ulaşsın ki, beyan bülbülleri, dil budakları üzerinde, onun hamdü senasını terennüm ederler. Şükredenlerin ikram ve ihsanı, oradan sabah ve akşam tekrar olunur. Bir mabudun şerefli ismini zikr edelim ki, İhlas suresi Onun tevhidini beyan etti. Tahmid ve temcid ehli, Onun uluhiyyeti sırlarını ayan eyledi. Cemal-i aşkı, vecd ve zevk erbabının canları boyunlarına cezbe zincirini bağladı. Kavuşmak şevkı, şuhud sahiplerinin kalblerini cilaladı, karanlıklardan temizledi.
Ey zavallı insan! Inkıyad yularını dünya düşüncelerinin eline niçin verirsin! Geçici süslere niçinmeyl edersin! Kalbini hepsinden kesip sonsuz bir padişaha bağla ki, cemal-i kibriyasında fanilik yoktur. Onun talebinde ömrünü sermaye yap!

İŞTE VE SINAVDA BAŞARI DUASI

'Rabbena atina min ledünke rahmeten ve heyyi' lena min emrina raşeden.' (Kehf, 18/10)

ANLAMI: 'Rabbimiz! Katından bize rahmet ver ve işimizi kolaylaştır, bizi rüşde(başarıya) eriştir.'

Dua senden, cevap vermek Rabbindendir.
Çalışmak senden, başarı vermek Allah'tandır.
Kötülükleri terk etmek senden, hamiyet ve gayret vermek Allah'tandır.
İstediğin şeyde dürüst ol, samimi ol, ihlaslı ol. Allah sana yakınlık kapısını mutlaka gösterecektir.
Ey oğul! Sakın sakın! Sen sen ol, dünyalık elde etmede kimseyle çekişme, didişme. Kimsenin elindeki kısmete engel olmaya kalkışma. Zira herkesin nasibi mutlaka kendisini bulur. Eğer kaderde onun elinden alınması varsa, o da olur. Bu, senin isteğinle olmaz.
Ey oğul! Allah'ı önce kalbinle zikret, sonra da kalıbınla, dilinle.
Onu kalbinle bin defa, dilinle de bir defa zikret.
(Abdülkadir Geylani)

RIZIK DUASI

'Tulicü'l-leyle fi'n-nehari, ve tulicü'n-nehare fi'l-leyli, ve tuhricü'l-hayye mine'l-meyyiti ve tuhricü'l-meyyite mine'l-hayyi, ve terzüku men teşaü bi ğayri hisab.' (Al-i İmran, 3/27)

ANLAMI: 'Geceyi gündüze, gündüzü geceye katarsın. Ölüden diri, diriden ölü çıkarırsın. Sen dilediğin kimseye sayısız rızıklar verirsin.'

                                    RIZKI VERENİ BİLMEK İÇİN
Hikmet ehli bir zata sormuşlar: 'Ahmak adamın bol rızıklar içinde, akıllı adamın ise darlık içinde olmasının hikmeti nedir?'
Şöyle cevap vermiş o zat:
'Allah, kendini bildirmek için böyle yapmıştır. Zira her akıllı kimse bol bol rızıklansa ve her ahmak da nimetlerden yoksun kalsa; herkes akıllıyı, aklının rızıklandırdığını sanacaktır. Bunun aksi görülünce, rızkı verenin başkası olduğu bilinip anlaşılır.'

SEYYİDÜ'L-İSTİĞFAR

Peygamberimizin tavsiye buyurduğu istiğfar dualarından birine Seyyidü'l-istiğfar adı verilmiştir. Yani istiğfar dualarının başta geleni demektir. Bu dua da şöyledir:

'Allahümme ente Rabbi, la ilahe illa ente halakteni ve ene abdüke ve ene ala ahdike ve va'dike mesteta'tü. Euzü bike min şerri ma sana'tü, ebu'u bi-zenbi, fağfir li, feinnehu la yağfiru'z-zünube illa ente. Birahmetike ya erhame'r-rahimin...'

ANLAMI: 'Allah'ım, sen benim Rabbimsin. Sen varsın, senden başka İlah yoktur. Beni sen yarattın. Ve ben senin kulunum. Gücüm yettiği kadarıyla ezelde sana verdiğin söz üzerine ve emirlerine uygun bir hayat tarzında sebat edeceğim. İşlediğim günah ve hatalardan dolayı sana sığınıyorum. Bana ikram ettiğin nimetlerini itiraf ve ikrar ediyorum. Günahlarımın da varlığını itiraf ve ikrar ettiğim gibi. Bunca nimetlerine karşı işlediğim bunca günah ve kusurlarımdan dolayı sana iltica ediyorum, beni affet ya Rabbi. Hakikat odur ki, günahları başka affeden yoktur, ancak sen varsın. Senin affın vardır. Senin sonsuz merhamet ve affına sığınıyorum ey merhametlilerin merhametlisi!'

İSTİĞFAR DUASI

Estağfiru'llah, estağfiru'llah, estağfiru'llah el-azim, el-kerim ellezi la ilahe illa hüve'l-hayyü'l-kayyum, ve etubü ileyh. Ve nes'elühü't-tevbete, ve'l-mağfirete, ve'l-hidayete lena, innehu hüve't-tevvabü'rrahim. Tevbete abdin zalimin li nefsihi, la yemlikü li nefsihi mevten ve la hayaten ve la nüşura. Ve es'elühü't-tevbete ve'l-mağfirete, ve'l-hidayete lena, innehu hüve't-tevvabü'r-Rahim.

ANLAMI: 'Allah'tan affımı istiyorum. Allah'tan affımı istiyorum, Allah'tan affımı istiyorum ve yaptıklarımdan pişman olmuş olarak O'na dönüyorum ki O, azamet sahibi keremi bol bir Allah'tır. Kendisinden başka gerçek ilah yoktur. Hayat sahibidir ve her şeyi ayakta tutmaktadır. O'ndan benim tevbemi kabul etmesini, beni bağışlamasını ve beni doğru yola iletip orada devam etmeyi bana lütfetmesini istiyorum. Çünkü O, tevbeleri çok kabul eden merhametli bir Rabdır. Kendine zulmetmiş kul'un dönüşü kendi menfaatinedir. Tevbe eden kul, ne hayat ne ölüm ne de tekrar diriliş için bir güç ve kuvvete sahiptir. O'ndan benim tevbemi kabul etmesini, beni bağışlamasını ve beni hidayet üzere devamlı kılmasını niyaz ediyorum. Çünkü O, tevbeleri çok çok kabul eden ve merhameti bol olan Allahtır.

                                                                           * * *

Dua' nın en önemli esaslarından biri temiz bir kalble dua etmektir. Temizlenmek ise tevbe ve istiğfarla olur.

28 Mayıs 2014 Çarşamba

HZ. ADEM ALEYHİSSELAM

HZ. ADEM ALEYHİSSELAMIN YARATILMASI

    Tefsir alimleri buyurmuşlardır ki , Allahu teala, Adem aleyhisselamı yaratmak istediği zaman toprağa şöyle emretti:
    Zavallı yer yalvararak derki  :


    ( Senden bir bölük halk yaratsam, gerektir. Bunlardn bir kısmı bana itaat eder. Diğeri asi olur. Mutileri cennete, asileri cehenneme sokarım.)


    ( Yarabbi itaat edenlere lafım yok ama isyan edenlerin cehenneme girmelerinden çok korkuyorum.)

    Yer bunu söyledi ve çok ağladı. Halen yeryüzündeki kaynak ve nehirler o ağlamanın eseridir.
 
Hak teala, Cebrail aleyhisselama :

    - Gidip yerden bir miktar toprak getir ! diye emretti.
Cebrail aleyhisselam yere geldi. Toprak alacağı sırada, yer feryad edip:
 
    - ( Allahu tealanın büyüklüğüne sığınırım. Bugün benden bir şey alma. Zira yarın cehenneme girerler.) dedi ve çok yemin verdirdi. Cebrail aleyhisselam yerin bu haline acıyıp toprak almadı. Boş el ile Hak tealaya  rücu etti. Allahu teala (Niçin boş geldin?) diye hitab edince Cebrail aleyhisselam: (Yarabbi sana malumdur ki emrini yapmamaya niyet etmedim. Keremine güvenerek yerin ağlayıp sızlamasına acıdım. Onun için toprak almadım.) dedi. Sonra Mikail aleyhisselama emrolundu. O da yere indi, O da şefkatinden boş döndü. Sonra İsrafil aleyhisselama emrolundu. O da toprak almadan döndü. En son Azrail aleyhisselama emrolundu. Azrail aleyhisselam yere indi. Her kıt'adan bir miktar toprak alıp Taif ve Mekke-i Mükerreme arasına koydu. Kırk arşın yüksekliğinde bir yığın oldu. Bir rivayette Azrail aleyhisselam toprağı alacağı zaman yer feryad etti. Hak tealadan nida geldi ki: ( Ey zemin, üzülme! Senden aldığımı güzel bir şekilde sana iade edeceğim. Cansız toprak alıp, arif-i billah gönderirim. Siyah toprak aldım. Ay yüzlü beyaz azalı olarak iade ederim.)

Velhasıl bu toprak dünyanın her yerinden alındı. Çeşitli renkleri vardı. Onun için insanoğlu da çeşitli renk ve şekillerde ve çeşitli tabiat ve huylarda kalk olundu.

Sonra bu toprak yığınının üzerine bir parça bulut gönderdi. Kırk gün yağmur yağdırdı. Bir rivayette kırk yıl yağdı. Otuz dokuzu gam denizinden, biri ferahlık denizinden yağdı. Onun için insanoğlunun üzüntüsü çok, sevinci azdır. Sonra kırk sabah Adem aleyhisselamın çamurunu kudretiyle yoğurdu. Cebrail aleyhisselama lutf-u izzetten hava getirmesini, Mikail aleyhisselama ateş getirmesini emr buyurdu. Getirip koydular. Bir rivayette Hak teala yetmiş bin meleğe emr etti. Cennetten su getirdiler toprağa döktüler. Sonra bir parça buluta emr olundu. Kırk yıl yağmur yağdırdı. Siyah renkli bir çamur oldu. Sonra kudret güneşi ile o çamuru kuruttu. Bir rivayette o çamuru kuruttu. Bir rivayette o çamur kurumadan, vücud azaları yapıldı. Sonra kurudu.

O kadar kuru oldu ki vurulduğu zaman saksı gibi ses verirdi. Sonra azası şekillendi. Burada Kudret-i ilahiyye' nin eseri fazla oldu. Bir rivayette Adem aleyhisselamın başını Kabe toprağından, gerdanını Beytül-mukaddes toprağından, mübarek arkasını ve karnını Hind toprağından, ellerini meşrikten, ayaklarını mağripten, diş, sinir, damar ve kemiklerini başka yerlerin toprağından halk etti. Adem aleyhisselamın kalıbı tamamlandıktan sonra kırk yıl yerde durdu. Bu müddet zarfında Hak teala meleklere giderek, Adem aleyhisselamın kalıbını ziyaret etmelerini emretti. Melekler onun suretinin güzelliğine ve ilgi çekilen duruşuna hayran oldular. Zira o şekilde bir mahluk hiç görmemişlerdi. Bir gün İblis, daha kavulmadan evvel tebasıyla gezerken Adem aleyhisselamın kalıbını görmek için uğradı. Görünce heyret edip nasıl bir şey olduğunu merak etti. İblis parmağıyla hafifçe dokundu. Muazzam bir ses çıktı. Bu ses yabancı birinin eli dokunduğu içindi. İblis: ( Üzülmeyin, içi boştur. ) dedi. Sonra: (Sabredin. Ben karnını deleyim. İçinde ne vardır size haber vereyim) deyip, karnını deldi. İçine girdi. Gökler aleminde gördüğü bütün şeyleri orada gördü. Bir de acaib mahzen gördü. Kapısı kilitliydi. İçine girmek için ne kadar uğraştıysa da giremedi. Adem aleyhisselamın kalıbı onu reddetti. Kovuldu.

Büyükler buyurmuşlardır kı: Gönül, Allahu tealanın nazar ettiği bit yerdir. Çalış oraya gir. Hak tealanın nazarına kavuşursun. Bir velinin gönlünden düşmek, Arşdan yere düşmekten daha kötüdür.

İblis kalıptan çıkıp gördüklerini anlattı. Dedi ki : ( İçerisi şehir gibidir. Dolaşmak kolaydır, lakin bir hazine gördüm, içine giremedim. Sırrına da vakıf olamadım. Bu sebepten canım sıkıldı. Kalbim kıvrıldı.) Sonra dedi ki: ( Ey arkadaşlar! Eğer Hak teala bunu bizden daha kıymetli tutarsa siz ne yaparsınız?) Oradakiler: (Kabul eder tabi oluruz.) dediler. İblis kalbinden geçirdi ki: ( Eğer bunu tercih ederse ben asi olurum. Eğer beni tercih ederse onu helak ederim.). Halbuki Hak teala Kur'an-ı Kerimde ( Ben sizin gizli ve aşikar işlerinizi bilirim.) buyurdu.

Hak teala, Adem aleyhisselamın kalıbına ruh vereceği zaman Cebrail aleyhisselama : ( Habibimin nurunu getir. Adem aleyhisselamın iki kaşı arasına emanet olarak koy.) buyurdu.
Büyükler buyurmuşlardır ki, avcılar bir avuç toprak altına yem koyup tuzak hazırlarlar. Kuş yemi görüp tuzağa tutulur. Hak teala da, Adem aleyhisselamın toprağına o nuru koydu. Ruh kuşu onu görüp meyletti. Böylece ruh bedene taalluk etti.